Anadolu’da Türk
milletinin bağrında yetişen büyük şair ve Hak âşıklarımızdan birisi de hiç
şüphesiz Yunus Emre’dir.
Çağları
kucaklayan, bugün dahi hiçbir sınır tanımayan ve her faniye nasip olmayan bir
şöhret ve ölmezliğe sahip olan Yunus Emre, her halde bu özelliğini şairliğinden
ziyade dervişliğine, Hak yola olan bağlılığına, telkin ettiği sevgi ve
gösterdiği sonsuz müsamahasına borçludur. Mevlâna da olduğu gibi onda da şiir,
gaye değil bir vasıtadır.
1240-1320
yılları arasında yaşadığı tahmin edilen, ünü dünyaya yayılan bu Hakk aşığımızın
hayatı hakkında elimizde pek fazla bilgi mevcut değildir. Yunus Emre’nin halk
arasında efsaneleşen bir hayatı vardır. Zaten halk, sevdiği insanların hayatını
her daim efsaneleştirir. Yunus Emre’nin de hayatını gerçek bilgilerden ziyade
böyle efsane ve menkıbelerden öğrenmeye çalışıyoruz.
Konya’da
Hazreti Mevlâna, Şemsi Tebrizi, Şeyh Sadrettin Konevi, Nasrettin Hoca, Seyyid
Harun Veli, Didiği Sultan, Seydi Bayram Veli gibi Türk İslam büyükleri ile
alakalı olarak pek çok menkıbe anlatılır. Anlatılan menkıbelerden biri de Yunus
Emre ve Hazreti Mevlana’ya aittir. Menkıbe şöyledir:
Yunus Emre sık
sık Konya’ya Hazreti Mevlâna’yı ziyarete gelirmiş. Her ayrılışında Mevlâna onu
kale kapısına kadar uğurlarmış. Mevlâna’nın müritleri, bu duruma şaşıp
kalırlarmış. Müritler, meraklarını gidermek için Mevlâna’ya bunun sebebini
sormuşlar:
“Efendimiz bu
dervişe neden bu kadar hürmet gösteriyorsunuz?” demişler.
Hazreti Mevlâna
da müritlerine:
“İlahi
menzillerin hangisine çıktımsa, bu Türkmen kocasının izini önümde buldum. Onu
geçemedim.” demiş.
Hazreti
Mevlâna’nın Türkmen kocasından kastının Yunus Emre olduğu rivayet edilir.
Yine bir gün
Yunus Emre, Hazreti Mevlâna’yı ziyarete gelmiş. Aralarında şöyle bir sohbet
olmuş;
Yunus Emre,
Hazreti Mevlâna’ya:
“Mesnevi’yi sen
mi yazdın?” diye sormuş.
Hazreti Mevlâna
da:
“Evet” demiş.
Yunus Emre:
“Uzun
yazmışsın! Ben olsam; ‘Ete kemiğe büründüm, Yunus diye göründüm’ derdim, olur
biterdi. “demiş.
Bu sözleri
işiten Hazreti Mevlâna:
“Bunu söyleyebilseydim, Divan-ı Kebir’i yazmazdım” demiş.
Osman Avanoğlu |
Okunma |
Tarih |
---|---|---|
SABIR VE TESLİMİYET | 242 | 19.08.2022 07:21:21 |
TUZ GÖLÜ VE EFSANESİ | 735 | 12.08.2022 10:46:06 |
ŞEMS’İN MEZARI VE KUYU EFSANESİ | 984 | 05.08.2022 08:27:39 |
RASİM ÖZDENÖREN’İN ARDINDAN | 994 | 29.07.2022 00:13:15 |
D. MEHMET DOĞAN KİTAPLARI | 1000 | 22.07.2022 08:30:58 |
15 TEMMUZ | 980 | 15.07.2022 10:52:35 |
NURETTİN TOPÇU | 971 | 08.07.2022 08:38:52 |
Meke Gölü Ve Efsanesi | 987 | 01.07.2022 12:48:50 |
TÜRKMEN KOCASI YUNUS | 972 | 24.06.2022 10:43:07 |
ÇİFT BAŞLI KARTAL | 1003 | 17.06.2022 08:46:03 |
Zarifoğlu, Karakoç Ve Zengin | 1039 | 10.06.2022 11:25:56 |
KONYA’DA EFLATUN-U İLAHİ İNANIŞI | 1008 | 03.06.2022 00:00:39 |
HÜRRİYET VE ANAYASA BAYRAMI(!) | 1018 | 27.05.2022 09:15:08 |
KONYA’NIN ŞİFAHANELERİ: SINANMIŞ YERLER | 1044 | 20.05.2022 10:17:11 |
DÜNYANIN ORTASI NERESİDİR? | 1017 | 13.05.2022 11:09:48 |
KONYA’YA ATILAN İFTİRA | 1143 | 06.05.2022 13:55:25 |
Yazarlar
Resim Galerisinden